Teşekkür ediyorum sana hayat, bana o kadar sayısızca güzellikler hediye ettin ki!

Bu bir aradır…

Yıllar boyu süren çileli yolum esnasında kaç kere yere düştüm ben, ve sen bıkmadan usanmadan beni sürekli tekrardan elimden tutarak, ayağa kaldırdın ve yere her defasında daha da sağlam basmamı sağladın.

Kaç kez kalbim kırıldı, kendim kırdım, o bu şu kırdı, içimi acılar sardı, ve sen aklıma olumlamalarımı ve hayat felsefemi düşürerek, beni ferahlatıp aydınlığa kavuşturdun.

Kişisel gelişimim esnasında sayısızca kez tökezlediğim de, envaiçeşit davranış kalıplarımla gözgöze gelince, ”Allah’ına, bu kalıbımı ben ne zaman inşa ettim ve onu içim de onca yıl nasıl taşıyabildim?” diye aklımdan geçirirken bana, ‘lütfen kendini de, bu kalıba sende hayat vereni de affet” dedin.

Zihinsel akışlarımın, ve beni Ben eden tutumum çevremdekilerle umutsuzca çakışıpta, içimde kıyametler koptuğun da, sana ”aklıma mukayyet ol” dediğim de ”sabret, bu da geçecek, ve onun yerine seni sen olarak anlayan ve seven insanlar gelecek” dedin.

Etrafım da yaşayan insanların gerçekleri ile benim gerçeklerimin arasında dev bir farklılık olduğunu fark ettiğim de, ve beni bundan dolayı dışladıklarında, herşeyimi kaybettiğimi düşündüğüm an da, sen bana gülünce, her insanın farklı olmasının normal olduğunu da anlamış oldum. Ve o vakit anladım ki, tek bir adalet var, tek bir barış var, tek bir tane güzel bir vicdan sahibi olmak var! Her sihhatli kalpte bir adalet, barış ve temiz vicdan türü var. Bu mucizelerin biraraya geldiğin de asıl güzelliklerin var olabileceğini de keşfetmiş oldum.

Kimi insanların, içinde hissettiklerinin (düşündüklerinin), ağızlarıyla telaffuz ettikleri sözlerle uyuşmadığını ve dahi, kişilerin vücut dilleriyle uyuşmadıklarını anladığımda aklımı şaşırıyorum zannettim, oysa ki bunun ikircikli bir duygu durumu olduğunu da anlamış oldum. İşin garip yani ise, yalan konuşmanın böylelikle de insanı nasıl bir iç (dış) hal ve tavırlara bürüdüğünü de öğrenmiş oldum. Bunları bana sen öğrettin, yoksa ben bu aciz halimle bunları nereden bilecektim ki?

Bilemiyorum, kaç kez içsel ve dışsal bir yalnızlık yaşamış olduğumu. O vakit gözüme içimdeki gaflet karanlık sisler ve dumanlar gibi geldi. Gaflet kalbime düşünce anladım ki, sembolik bir ölümle karşı karşıya gelmişim, işte o zaman ancak fark ettim, bilmem kaçıncı suni depresyon belirtilerinin beni aslında tekrar ve tekrar, daha da sağlıklı bir vaziyette diriltmeye çalıştığını. Çünkü ben her gafletten ayıldığım da, etrafım da olan biten tüm gizli kapaklı meseleleri daha da net görmeye başlamıştım, zira şuurum daha da açılmış oldu.

Bu bir aradır…

Bu bir aradır…

Ne çok doğa harikaları yaratmışsın, bakıyorum bakıyorum da doyamıyorum. Kendimi durduramıyorum, sürekli var etmiş olduklarını habire – azıcık aklımla! – incelemeye ve dev hayretlere düşmeye. Sonsuzluğu buradan anlamak, beni rahatlatıyor.

Ya sabırı bana öğrettiğin de? Yıllar yılı içinde alev gibi yandığım aceleciliğim aklıma geldi de anladım ki, her iş ve varoluşun sen tarafından belirlenmiş bir oluşum tarihi var. Bu tarih bana, sabırlı olmamı hediye etti.

Ne tarafa baksam sen, her yerde sen, her faaliyet seni bana hem hatırlatıyor hemde anlatıyor: Çiçeklere bakıyorum, özelliklerini araştırıyorum, arkasındaki yatan gizeme hayret kalıyorum. Çiçeği kokluyorum da, bu alelade kokuyu kelimelere dökmeyi dahi beceremiyorum.

Yıllarca zannettim ki, koskoca Jüstinyen Aya Sofya’yı inşa ettirmiş, oysa ki onu önce Jüstinyen’e sonra da bizlere hediye eden asıl sensin.

Anladım ki, insan herşeyden vazgeçebiliyormuş da, ancak o vakit, aslında sen hariç, hiçbir şeye ihtiyacının olmadığını anlıyormuş.

Seni çok seviyorum! Seni hissedebilmek ise dev bir hediye, senin hediyen. Bu mucize yolumu devamlı ışıttı, sana sayısızca kez teşekkürler ediyorum…

Bu bir aradır…

Sağlıkla ve sevgi dolu kalın…

Uzman psikolojik danışman ve kişisel gelişimci Ayla Kurt

aaylakurt.de