Önsezinin aksine işleyen ego
Bazen susmak gerekir duymak için.
Şems
Bu bir aradır…

Bu bir aradır…
Kimbilir benden önce kaç kişi egoyu tanımlamaya çabalar sarf etmiştir. Bir çoğunun anlatımı da gerçekten nefes kesici, oldukça keskin ve muhteşemdi. Gerçekten de bana göre, asıl gözle görülemeyen ya da elle tutulamayan meseleleri gözle görülür hale getirebilmek, en zor çalışmalardan, hatta kutsi çalışmalardan birisidir. İşte ön sezi de, sezgi de ego da buna tabidir.
Önsezi, güçlü bir hassasiyetten dolayı çok evvelden bilinilmeyenin, işitsel veya görsel, içsel derin bilgi bilimi ya da derin hissedişleduyumsamaktır. Önsezinin kaynağı kalptir.
Sezgi, felsefe boyuta göre ”gerçeğin deneye veya akla vurmadan doğrudan doğruya kavranması” olarak kabul görmüş.
Bana göre ise sezginin daha fazla tanımlamaları var. Örneğin, bir konuda yoğun bir düşünüş, araştırma ve çalışma sonucu, kısa ve öz olarak, o tefekkürün ardından ansızın o aranılan gerçeğin sonucuna varma potansiyelidir. Ayrıca da sezgi, ansızın ruha ve akla tamamen yatkın bir fikrin bilince süzülmesi demektir. Aslında sezgi yüksek benlikten alınan enformasyonlardır. Spiritüel boyut ise sezgiyi çokyönlü bir algılama olarak belirlemiş.
Egoya gelince, ego bir olaya gözle görülebilen, yani mantıksal ve hesapsal bir bakış açısıyla bakar. Dolayısıyla da içimden gelen sezgileri gözle görülür olmadıklarından dolayı onları reddeder. Ne var ki ben ruhumu göremiyorum ama onun varlığından eminim. Düşüncelerimi göremiyorum ama onların varlığından eminim. Allah’ı göremiyorum ama onu kalbimde hissediyorum. Egonun benmerkezci bir tutumu vardır. Sezgiyle egoyu resimsel olarak algıladığımda ise gözüme şu resim çarpıyor:
Bu bir aradır…

Bu bir aradır…
Büyük ruh Charlie Chaplin 1959 da ego ile sezgi arasını muhteşem bir ikiliye bağlamış, bayıldım onun bu şiirine:
Kendimi sevmeye başladığım da anladım ki, mantığımın aklımı karıştırıp hasta edebileceğini.
Ve fakat onu kalbimle birbirine iliştirince, mantığım benim önemli bağlaşığım oluverdi.
Bu birlikteliğe ben kalbin bilgeliği adını verdim.
İçimden bazı sesleri sizlere takdim etmek istiyorum:
İçimdeki sezgi ”dur orası tehlikeli bir yol, lütfen buradan ilerle” derken, ego sezginin tavsiye ettiği yolu henüz bilinmedik tanınmadık olduğu için, ”aman ha sakın oradan gitme” diyor. Egom sezgimin dediklerine, onlar hem korkulu hemde güvenilmez olarak nitelendiriyor. Oysa ki sezgimin bana söylediği yoldan yürümeden, onun doğru olduğunu nereden bilebilirim ki! Demek ki egom, korkan, kontrolcü ve güvensiz bir yapıya sahip. Öyle zannediyorum ki ego, daha önceleri sürekli yürümüş ve keşfetmiş olduğu yolları daha güvenilirler diye tavsiye ediyor, hatta beni türlü türlü korkularla gizli gizli köşelere sıkıştırarak, neydip edip beni kendi bildiği yoldan yürüterek, ruhsal gelişime, değişime ve yeniliklere kapalı kalmamı sağlıyor. Bunun bir diğer adı da ezbercilik bana göre. Alışılmış konfor alanını mutlaka terk etmeme korkusu bu olsa gerek.
Sezginin bana kalbimden süzüp verdiği ise henüz bilinmedik meseleler, zaten egom işte tam da bu esnada sezgimle aramı açmayı başarıyor. Çünkü sezgim bana bir yol tavsiye ettikten sonra, ben o yolu o an gözü kara olarak uygulamalıyım ki, sezgim desteklene ve ben onun sesini daha da gür duyabileyim diye. Öyle ya, ben egoyu dinlersem egonun sesi kabarır, sezgiyi dinlersem sezginin sesi kabarır. İşte bu alan tam da araf alanı. Denedim, denedim defalarca denedim sezgimin yolunu takip etmeye. Zira mantığımla ve aklımla anlamam lazım, sezgi denen şaheserin arkasındaki yatan asıl gizemin ve sihirin şuurunu. Yoksa egom beni korkularım sayesinde sezginin fena akla yatkın duygularından yine ürkütmeyi başarır.
Demek ki ben, sezgimin yolunu bıkıp usanmadan takip ettikçe, egom da sezginin tavsiyesi olan o yepyeni konularda deneyim sahibi olduğundan ötürü emin olmaya başlıyor. Vay canına! Bakıyorum da egom ile sezgim en nihayetinde elele yürümeyi başarınca, ben bir Bendaha olmuşum. Bu harika! Çünkü kendimi böyle daha bir öz emniyette hissediyorum. Daha bir hayata ve sezgilerime güvenim artıyor. Demek ki her ne kadar geçmişimde ”hayat çok tehlikeli, sen aman ha! mantığının bildiği yoldan sakın şaşma” dese de aklım, ben içimdeki o sezgi denen kutsi pusulayla o karanlık denen dünya illüzyonunu aşabilirim de kalbim sevgiden ve barıştan çoşabilir de! Anladım ben, korku denen o mekanizma, sağlıklı boyutu hariç, beni güzelliklerden ve bana fayda sağlayan herşeyden alıkoyabiliyor! Kim demiş, ”gözle görülmeyene sakın inanma!” diye.
Ben, beni iyi hissettiren duyguma mı inanacağım, yoksa beni korkutan o algıya mı inanmalıyım?! O halde karar: Ben ancak bana fayda verenlerle – hür irademle – beraber olmayı seçiyorum…
Bu bir aradır…

Bu bir aradır…
İçindeki seni güzelliğe, barışa, huzura, neşeye, çoşkuya, bilgiye, adalete, hür bir vicdana ve mutluluğa götürmek isteyen o pusulaya güvenmen dileğiyle esen kal…
Uzman psikolojik danışman ve kişisel gelişimci Ayla Kurt
aaylakurt.de
21.09.2017