Hayat bir sebep sonuç ilişkisidir… Sorunlarıma çözüm odaklı yaklaşıyorum
Bu bir aradır…
Sen değiştiğinde, talihin de değişir.
Portekiz atasözü

bu bir aradır…
Ruhumuz hangi acılardan, sorunlardan geçerse, işte o vakit ruhumuzla o acının verdiği derinlikten dolayı bir anlaşma yaparız. Şu anki canımızı çok sıkan olay, geçmişte aldığımız bir kararımızla ilintilidir. O geçmişimiz de bizi acıtan her ne ise, onu çoğu zaman bilinçdışı olarakta tekrarladığımız için, o mesele gelir bize bir gün çatar. Ne var ki, biz o vakit isyana çökeriz, ”bu sorun beni niye buldu?!” diye. Elzemdir ki, ruhumuzla o geçmişimiz de yaptığımız anlaşmayı unutup, dahası bilinçaltımızın bir tarafına diplere bir yere gizlemişizdir.
Çekim yasası bu ya, neyi yoğun bir duygu seli altında arzu etmişsek o içimizde manifestoya dönüşmüştür. Bu bilgi potansiyelini keşfettiğimiz andan itibaren de, geçmişteki sergilemiş olduğumuz isyanın yanlış bir karar olduğunu anlamış olarak, isyanın sorumluluğunu üzerimize geri almış oluyoruz. Öyle ya, yaşadığım soruna karşı isyansal bir tutum içerisinde olmuş olmam, doğa yasalarına karşı gelmiş olmam demektir: Neyi ekersem, onu biçerim!
İyi de, negatif bir manifestoya bundan sonra nasıl mani olacağız ki?! Ve hatta önceden ruhumuzla yaptığımız negatif anlaşmaları nasıl anlayıp onları fesh edeceğiz? Öncelikli olarak, manifesto gücümüzün potansiyellerini ve hangi şartlar altında ancak oluşabildiğini alıgalamalıyız. Ansal yaşanan bir problemin ana noktalarına inerek, yani onları cesurca sorgulayarak ”ben zamanında ruhumla hangi antlaşmayı yaptım da bugün bu sorunla burun buruna geldim?”
Zamanında, o sorunu yaşamış olduğum anda hangi içsel (a) duygular,hisler veya düşüncelerim davranış kalıplarıma dönüşmüştür? Demekki biz o sorunla boğuşurken – (b) soruna çözüm odaklı bakma gereğini bilmediğimizden dolayı – ne hissetmişsek o his bizi bugünkü örüntümüze kilitlemeyi başarmış.
Esasen bilgi eksikliğimizden, hatta o sorunumuza çözüm odaklı bakmayı akıl edemediğimizden dolayı, hisler tekrarlanıldığından ötürü o davranış kalıbı içimizde hayat bulabildi. Ben buna öğretilmiş çaresizlik diyorum artık. Zira çok ayandır ki, eğer ben gerekli bilgiye içimde ulaşmayı başaramamışsam, yaşadığım ansal soruna ya çözüm odaklı yaklaşır, çareler üretirim, ya da bilgi eksikliğim yüzünden çaresizliğe düşerek, içsel isyana çökerim ”bana neden kimse yardım etmiyor?!” diye. Ben buna kendine acındırma ve kendine ağlama da diyorum: kişi sürekli sorunlara battığında, çözümler üretmek yerine, ”çocuk gibi ağlayarak, ona emzik verilmesini istemekte.” Bu tipik bir ilişki bağımlılığı modelidir.
(C) Sevgisizlik denen cehalet ise, ilişki bağımlılığı modeline hayat vermiştir. Sevgisizlik, öğretilmiş çaresizliğe itmiştir bizi: kendimize olan (d) güven eksikliğimiz var ya ”ben beceriksizim, dolayısıyla da kendime hiç güvenmiyorum” örüntüsü içimizi sarıp sarmalamayı başarmıştır. Öyle ya ben kendime güvenmiş olsam, ne diye ağlayayım ki ”bana yardım edin!” diye? Hemen zihnim proglamlandığı için, ansal sorunuma habire çareler üretir, ve bu gücüm için de doğaya şükranlar yağdırırdım. Ben kendimi güçlü kuvvetli hissederdim.
Demek ki, içimizdeki herhangi bir sorundan dolayı oluşan, o bizi, bir sorunumuzla alakalı sürekli aynı başa sardıran manifestoya meydan okumalıyız sevgili yoldaşlar!:
– geçmişte o sorun esnasındaki oluşabilmiş hisleri, duyguları ve düşünceleri gün yüzüne dökeceğiz;
– bıkmadan usanmadan çözüm odaklı algıyı içimizde programlayacağız;
– akabinde sevgi denen olguyu detaylıca araştırarak, onu içselleştireceğiz;
– kendimize güven duygumuz zihnimizde yeşerebildiği andan itibaren, ruhumuzla negatif antlaşmayı da dolaylı yoldan, oturmuş olduğu o zirveden de al aşağı etmiş olacağız. Çok bariz ki artık burada, bu da hür iradeyle seçilmiş bir diğer ruh antlaşmasıdır! Bilinçli olarak seçmiş olduğum bir içsel anlaşmadır.
Bu bir aradır…

Bu bir aradır…
Geçmiş hayatımızdaki can yangımızla yaptığımız seçimlerimiz, yani olayları idrak ediş duygu selimiz (sebepler), bizi bugünkü yaşadığımız sonuçlara taşımıştır. Sebepleri algılama ve onlara çözüm odaklı yaklaşımımız ise, yarınki sonuçları doğuracaktır. Demek ki bilinçli (şuurlu) olarak seçilmiş eylemlerimizin bizi mutlu, huzurlu ve kendine güvenli içsel (ve de dışsal) yapıya taşıma kudretleri var.
Bunu bilmek bile bizi çok rahatlatır, sorunlarımıza ”evet, ben bir sorun yaşıyorum şu an, fakat bunun çözümü de elbette benim içimde bir yerlerde gizli, bunun gün yüzüne taşınması için, sabırla sezgilerimden gelen mesajlara içsel kulaklarımı vermeliyim mutlaka” bakış açımız bizi sabır eşliğinde, o sorun hastalıklı bir hale dönüşmeden, onu çözümüne de kavuşturmuş olur:
OLUMLAMA:
-
Niyet ediyorum ve sorunlarıma mutlaka çözüm odaklı bakıyorum.
-
Kendimi seviyorum, dolayısıyla kendime güvenim tam.
-
Hayat sebep sonuç ilişkisi üzerine inşa edilmiş, dolayısıyla yaşadığım olayların beni zengin içsel tecrübe kaynaklarına ulaştıracağından eminim. Bunun için sonsuz teşekkürler ediyorum.
-
Her olayı teşekkür etmek için değerlendiriyorum. Zira teşekkür edersem daha çok ruhum bollaşır ve içim sevgiyle dolar, isyan edersem, daha çok isyanlar yaşarım.
-
Hayatımdaki bugüne dek ki sahip olduğum bilgileri bana bahşeden Allah’ıma, doğaya, onları zahmetlerle emek edip yüzyıllar içinde keşfeden insanlara ve onların bana ulaşmasını sağlayan şu yüce aleme binlerce teşekkürler ederim.
-
Çekim yasasının farkındayım: Hisler, duygular ve düşünceler birer enerji kuyularıdır, dolayısıyla neyi dilersem, o gerçekleşir. Bundan dolayı da her geçen gün pozitif düşünce eylemlerimi çoğaltıyorum.
-
Bu bilgileri benim okumamı sağlayan, perde arkasındaki dönen ve çoğu zaman görünmeyen türlü türlü etkilere teşekkürler ediyorum. Çünkü ben biliyorum ki, dünya alemdeki herşey bir sebep sonuç ilişkisine bağlıdır, zira hiç bir şey tesadüf değildir.
Bu bir aradır…

Bu bir aradır…
Cesaret kalbinde daima yeşersin…Sevgilerle…
Uzman psikolojik danışman ve kişisel gelişimci Ayla Kurt
aaylakurt.de
25.09.2017