Bakmak ve görmek

Yarın bambaşka bir insan olacaksın. Bugünden başla.

Epictetus

Bu bir aradır…

Bakmak ve görmek

Bakmak, bir meseleye veya nesneye algı dışı ve objektif bakmaktır, görmek ise o meselenin veya nesnenin asıl arka planında olan yapıya ya da gizeme şuur ağırlığını vermektir. Gözlerimizle bakarız, ama gönül gözümüzle görürüz. Görmeye başladığımız an, düşünme eylemine de akmış oluruz.

O kadar da önemli mi ki, bakma ile görmenin arası?

Bana göre evet. Gördüğümüz vakit, yaşadığımız alem de olan bitenleri sorguluyoruz. Dahası, bir meseleyi sorgulamam, her önüme gelen gidenin dediklerine gelişigüzel inanmamam demektir. Algımı değiştirebilme gücüne sahip olan bilgi, temelden sağlam bilgi olmalı. Ben geneli birçok farklı farklı bilimadamlarının, hatta dünyaca bilimadamlarının araştırmaları ve onayı sonucu elde ettiği bilgileri tavsiye etmişimdir kendime daima.

Bence bir mesleyi kökten araştırmam, beni sağlık dışı yaşamımla da yüzleştirme potansiyeli oldukça yüksek, belki de bu yüzden olsa gerek, ülkemiz de ”genel hayat eğitimi” almış insanlara seyrek rastlarız. Kitap okuma alışkanlığımızın oranı ne kadar ki zaten? Araştırmalarım sonucu bir gerçeğe daha denk geldim, o da başka ülkede de yoğun kitap üretilmesine rağmen, yine de o ülkenin insanının, insanı aydınlatıcı kitaplardan geneli kendini uzak tutmuş olmasıydı. Hadi kitabı bulamazsın ki okuyasın, bunu anladım da, hele hele kitap var olduğu halde okumamak çok şaşırtıcı.

Şu da vazgeçilmez bir gerçek ki, dünyaca insanlar daha çok altı üstü araştırılmış meselelere değil de, işine gelen ya da hoşuna giden bilgiyi kendine kutsal biliyor. Araştırdığımız meseleler dolaylı yoldan üzerimize sorumluluğumuzu da yükleyebiliyor, belki de bu yüzden, olayları sorgulamaktan çekiniyoruz.

Lakin bana göre, aynaya bakmaya korkmaktansa, acı da olsa, gerçekleri görmek isterim. Ben bunu zaten bizzat yaşadım, çevremin bana dayatmasına müsade ettiğim türlü türlü değer yargı sistemlerini yıllar sonra soruşturunca anladım ki, ”ne kadar çok doğru bildiğim yanlış varmış meğer!” Etrafın bana devşirmesine müsade ettiğim tüm anlayışlar meğersem onların ruhunun ve zihninin anlayışıymış, ve ancak onların özeliymiş, benim özelim ise bambaşka. Öyle ya, nerede görülmüş, bir insanın başka bir insana ruhsal ya da vücutsal açıdan tamamen benzediğini?!

Ne gariptir ki, doğanın bana bahşetmiş olduğu ”hem bakıp hemde görebilme tekniğini” ben uygulayıpta, etrafımı sorgulamaya başlayınca, o kişilerin içinde birdenbire bir ateş alevleniverdi. Bana hakaretler yağdırmaya başladılar: ”Sen nasıl olur da bizim kültürü, adetlerimizi, töremizi ve alışkanlıklarımızı sorgular, onlara birde burun kıvırırsın?!”

Demekki bir kültür robotu gibi devam yaşayayım öyle mi? Sizler Tanrı mısınız yoksa ve yaşam tarzınızın dokunulmazlığı mı var?! O adetleri, töreleri kim yürürlüğe geçirdi de, bir de bana onları şart koştu ve hangi hakla?! Bunu yapamam ben! Ruhum anında ölür! Aklım da başımdan gider! Alimallah testimi güzelliklerle doldurmadan giderim de, vah yazık bu cana o vakit, posa gibi bomboşluğundan dolayı!

Ne yazık ki etrafımızı sorgulamak birçok ülkelerde bir tabu, sorgulayan da hemen toplumdan dışarı atılmakla köşeye sıkıştırılıyor. Bana göre bu ‘anlayış’ tarzı tamamiyle eğitim almamıza ve kişisel gelişebilmemizi engellemek için üretilmiş bir safsata. Hatta ve hatta ‘efendilerin’ bizden beklediği, bizleri köle konumunda devam tutabilmek için ayrıca bir kafes ya da hapistir. Eğitimli ve ahil olmayı o herşeye susan topluma tamamen yeğlerim.                 

Görmek meselelerin arka planında yatanı araştırmak dolayısıyla da bir kutsallıktır. 

Dünya alemi anlamaya çalışmaktır, hayattır.

Anlamaya çalışmadığım herşeyden korkuyorum demektir.

Sürü mantığı ile hareket edenler, kendi sesleri ve fikirleri olmayan ve sürekli onun bunun aklıyla yaşayan insanlardır.

 Sorgulamak, tabuları yıkan en can alıcı bir mekanizmadır.

Araştırmak eski işe yaramayan düzenleri yıkar, onların yerine insan ruhuna iyi gelenleri inşa eder.

Araştırmak ruhun, aklın ve kalbin en vazgeçilmez gıdasıdır.

Sorgulamamak, başkasının aklıyla yaşamak demektir, ve kendisinin aklının olmadığını kabul etmişliktir.

Sorgulamak, aklı (bilinci) çoğaltır ve genişletir.

Akıl ise bir sermayedir, insanı hürriyete ve yaratıcılığa dönüştürür.

Akıl insanı barışa, huzura, konfora, zihinsel ve vücutsal zenginliğe taşır.

Kendine lütfen sor: Başkasının dediği mi önemli, yoksa içimde hissettiğim mi?      

İçimden geldiği gibi mi yaşıyorum, yoksa onun bunun onayını almak için mi yaşıyorum?

Hayatım da acaba hangisi baskın?

Bu bir aradır…

Aklın ve bilginin üç büyük düşmanı vardır: Kötülük, bilgisizlik ve tembellik.

Haeckel

bu bir aradır…

Dünyayı tek yöneten şey akıldır.

Ralph Waldo Emerson

Bu bir aradır…

Akıl, herşeyi olduğu gibi görmekten başka bir şey değildir.

Voltaire

Bu bir aradır…

Tanrı Adem ile Havva’yı, düşünmek istemediklerini düşünmek zorunda bırakacak biçimde yaratmıştır.

Carl Gustav Jung

Bu bir aradır…

Sempozyum başlayış tarihleri

Açık öğretim kişisel gelişim

İletişim

Günlük

Ana Sayfa

01.2017/05.2017